18. yüzyılda Aydınlanmanın eleştirel düşüncesinden 19. yüzyılda sosyolojik pozitivizme geçilmesi, Fransız Devrimi’nden sonra gerçekleşmiştir. Fransız Devrimi sonrasında Aydınlanma düşünürleri tarafından akıl dışı oldukları için toplumsal değişme açısından önemsiz görülen kurumların toplumsal değişimde oynadıkları rol fark edilmiş ve Aydınlanma düşünürlerinin bu görüşlerinin yetersizliği ortaya çıkmıştır. Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi ile birlikte siyasal ve toplumsal düzenin alt üst olması, topluma ait geleneksel değerlerin kaybedilmesi ve yeni değerlerin de toplumun sürekliliğini sağlayacağından şüphe edilmesi, toplumsal düzenin bireycilik temelinde yükselen yeni toplum tipinde sağlanamayacağı düşüncesini doğurmuştur. Bu nedenle Fransız Devrimi’nden sonra Aydınlanmanın vurguladığı bireysel hakların önemi azalmış, akılcı ilkeler, hiyerarşi, ödev ve kolektif yarar vurgulanmış, din de dahil olmak üzere bütün toplumsal kurumların bütünün parçası kabul edildiği bütüncül bir toplum anlayışı benimsenmiştir. Bu bütüncül toplum anlayışı, daha sonra Comte’un çalışmalarında da etkili olacak olan Bonald ve Maistre’nin düşüncelerinde açıkça görülebilir. Bonald ve Maistre, toplumu, içsel özü ve ruhu olan, çeşitli, indirgenemez ve ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı parçalardan oluşan organik bir bütün olarak tanımlamıştır. Bonald ve Maistre’ye göre toplum bireylerin toplamından ibaret değildir, bütün kültüre ait olan kolektif bir anlayıştır. Bonald, Maistre ve diğer bazı gelenekçi düşünürler, toplumu içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal krizden çıkarabilmeye yönelik bir çaba olarak devrim öncesi değerlere ve toplumsal yapıya geri dönülmesini istemiş, ancak Saint Simon ve Comte, toplumu krizden çıkaracak olanın geleneksel değerlere dönüş olduğunu düşünmemişlerdir.
Saint Simon toplumun yeni yüzyılda çalışma ve işbirliği kavramlarına dayalı bir dizi ahlaki değerle yeniden organize olacağını düşünmüş, Comte ise, toplumun içinde bulunduğu bu durumdan ancak pozitivizm aracılığıyla çıkılabileceğini savunmuştur. Topluma yeni bir bakış açısıyla bakmış olsa da Aydınlanma düşüncesi, temel olarak değerlere bağlı bir düşünce olduğu için bilimsel bir sosyolojik yaklaşım geliştirememiş ve sosyolojinin konusunu oluşturacak olan toplumu, bütün kurumlarıyla bir bütün olarak görememiştir. Sosyolojinin bir bilim olarak gelişmesi ancak pozitivizmin sosyolojiye uygulanmasıyla, yani Comte’un sosyolojik pozitivizmi geliştirmesiyle mümkün olacaktır. Comte, doğa bilimlerini pozitivist olarak görür ve sosyolojinin de pozitif bir bilim olduğunu ve pozitivist yöntemi kullanması gerektiğini savunur. Toplum, astronomide olduğu gibi gözlem, fizik ve kimyada olduğu gibi deney ve biyolojide olduğu gibi karşılaştırma teknikleriyle, yani doğa bilimlerinin kullandığı yöntemle incelenmelidir. Pozitif bilim felsefesi, sadece gözlenebilir olgular ve bu olgular arasındaki ilişkiler dışında hiçbir şeyin bilgisine sahip olamayacağımız, olguların altında yatan yapılar veya mekanizmalar hakkında bilgi sahibi olamayacağımız varsayımına dayanır. Comte toplumsal olguları yöneten evrensel ve değişmez yasalar olduğunu ve toplumsal olguların bu yasalarla birbirilerine bağlı olduklarını savunmuştur. Comte’a göre bilimsel olanla bilimsel olmayan arasındaki ayrım sınanabilirliktir; bu nedenle doğa veya toplum hakkındaki bilimsel önermeler genel iddialarda bu- lunan ve sınanabilir ve kestirilebilir (tahmin edilebilir) nitelikte olan önermelerdir. Ayrıca bir önermenin anlamlı olabilmesi için gerçeğin en basit şekildeki ifadesine indirgenebilir olması gerekir. Olgular arasındaki yasalar sayesinde olguları hem açıklayabileceğimizi hem de tahmin edebileceğimizi düşünen Comte’a göre tahmin bilinmeyenden bilinene geçiştir; bu nedenle tahminler sadece gelecekle ilgili olmak zorunda değildir, geçmişle ya da şu anla ilgili de olabilirler. Böylece pozitivist yaklaşım teolojiden veya metafizikten sadece kontrol edilebilir ve sınanabilir olan önermeleri kabul etmesiyle ayrılır. Sosyolojinin kendisinden önce gelişen diğer bilimlere bağlı olduğunu kabul etse de Comte hem sosyolojinin diğer bilimlere indirgenmesine hem de sosyal olanın başka düzlemlere indirgenmesine karşı çıkmış, özellikle de toplumu o toplumda yaşayan tekil insanların toplamı olarak ya da bu insanların tek tek toplumsal sözleşme ile dahil oldukları bir yapı olarak gören teorileri reddetmiştir. Comte temel gerçeklik olarak toplumun kendisini kabul etmiş, toplumsal olanı tarih, politika ve ekonomiden ayırmış, sosyolojinin bilimsel incele- me nesnesinin toplum olduğunu belirtmiştir.
Böylece Comte ilk kez pozitivizmin sosyolojik bir versiyonunu, sosyolojik pozitivizmi geliştirmiş, toplumun incelenmesinde bilimsel yöntemin kullanılması sayesinde sosyolojiye bilim statüsü kazandırmış, böylece sosyolojiyi bir bilim olarak kurmuştur.
Böylece Comte ilk kez pozitivizmin sosyolojik bir versiyonunu, sosyolojik pozitivizmi geliştirmiş, toplumun incelenmesinde bilimsel yöntemin kullanılması sayesinde sosyolojiye bilim statüsü kazandırmış, böylece sosyolojiyi bir bilim olarak kurmuştur.