TOPLUMSAL YAŞAMIN SİMGESEL ANLAMI
VE İNSAN ÜZERİNE
“İnsanların birbirleri hakkındaki tasarımları toplumun katı gerçekleridir”.
Charles Horton COOLEY
İnsan,kendinden önce var olup onu ve davranışlarını etkileyen bir çevre tarafından kuşatılmıştır. Aynı zamanda insanın süregiden etkinliklerinin temelinde, yine bu çevrede kendisinin inşa ettiği simgeler yatar. En temel anlamı ile, bir simgebir kavramın uzlaşımsal betimlemesidir. Bir düşünce, nesne, nitelik, nicelik vb. psikolojik ve ideolojik açıdan, tüm kavramlar doğaları itibariyle simgeseldir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sembol). Özer Ozankaya’nın Toplumbilim kitabındaki anlamıyla simge (sembol), nesneler, düşünceler, duyguların yerini tutan, sözcükler, el ve kol hareketleri, yüz ve başlayapılan davranışlardenir. El-kol hareketlerinin, yüz ifadelerinin, duruşlar, renkler ve biçimlerin geniş ölçüde sözcüklere dönüştüğünü biliyoruz. Sözcükler, yani konuşma yeteneği insanın başta gelen simgeler oluşturmaaracıdır. İnsan, hayatını toplumsal yaşamı içinde sözcüklere dökerek, simgeler oluşturarak anlamlandırır. Böylece hem diğer insanlarla etkileşim ve iletişim hâlinde olur hem de bilgi üretir, bu bilgiyi korur, paylaşır, yenilerini ortaya koyar ve yeni nesillere aktarır. İnsanlar birçok bilim yasalarını simgeleştirdiği için daha ileri bilgiler elde ederler. Örneğin, ‘’Suyun iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluştuğunun (H2O) simge takımı biçiminde, kesin bir simge biçiminde elde etmemiş olsaydık ve suyla ilgili her kimyasal araştırmaya başlarken, acaba gerçekten su iki hidrojen ve bir oksijen atomundan mı kuruludur önce bunu saptayalım demek zorunda kalsaydık, bilgi biriktirmenin, dolayısıyla uygarlıkta ilerlemenin ne denli olanaksızlaşacağı açıktır’’ (Ozankaya,2007:150-151). İşte insanlar böyle, çok farklı şekillerde değişik simgeler yapabilmeleri sayesinde, toplumsal yaşamlarını bilinçli ve amaçlı olarak örgütleyebilmekte ve sürdürmektedir.
Hayvanlarında belirli durumlarda belirli benzer davranışlar gösterdiklerini biliyoruz. Fakat insanın simgeler oluşturma ve onları kullanma yoluyla yaşamdan ders çıkarma yeteneği başka hiçbir canlıda yoktur. Çünkü insan nesneleri biraraya getirirken, davranışlarını sergilerken bunu önemser ve hareketlerinebüyük ölçüde dikkat eder. Yani bilinçli ve refleksif davranır. “Pek çok araştırmacı, bizi hemen bütün hayvanlardan ayıran şeyin refleksif düşünme –yani, kendimiz hakkında düşünme yeteneği– olduğunu ileri sürmüştür. Refleksif düşünme kendimiz hakkında, kim olduğumuz hakkında, ne olmak istediğimiz ve başkalarının bizi hangi gözle görmelerini istediğimiz hakkında düşünmemiz anlamına gelir” (Hogg, Voughan, 2007:138). Böylece, insanlar eylemlerini düşünerek oluştururlar. İnsan tüm bu düşünceleri üretirken içinde yaşadığıtoplumsal hayatın simgesel özellikleriyle bütünleşir. Hatta düşüncelerini toplumsal hayat içerisinde simgeler biçiminde kullanır. Bunu, dil ve iletişimle etkileşim içinde, sosyalleşmeyle geliştirir ve sürdürür. Aynı zamanda insan, “Sayısız etkinliklerinin herhangi birinde, giyinmek gibi küçük ya da kendini profesyonel bir kariyere hazırlamak gibi büyük etkinliklerde, farklı nesneleri kendine göre konumlandırır, onlara anlamlaryükler, eylemine uygunluğunu sorgular ve vardığı yargıya dayanarak kararlar verir. Sembollere dayanarak eylemde bulunma ya da yorumlama bunu ifade eder”(Blumer,1969:80;akt. M.M.Poloma). Simgeler insanın karar verme sürecini etkiler. Toplumsal yaşamın anlamında gizli olan insanın oluşturduğu simgeler kendini insanın etkinliklerinde ve sosyalleşmesinde, yine insanın ilişki içerisinde olduğu bütün nesnelere ve durumlara verdiği tepkide gösterir. Anlamlar, simgenin toplumsal inanç sistemleri ve diğer simgelerdeki kültürel dokuyla ilişkilerine bağlıdır. Bu demek oluyor ki, kimi toplumlarda belirli dönemlerde belirli konular çok zengin simgelerle işlenmesine rağmen, başka bazı toplumlarda böyle olmamıştır. Simgeler, yaşanılan dönem içinde anlam kazanır ve zamanla değişebilirler. İnsanlık tarihinde bilimsel düşüncenin yakın tarihin bir düşünce biçimi olduğunu biliyoruz. Örneğin, “İnsanın aya gitmesi, kimi toplumların nesnel koşulları içinde olanaklı olduğu halde, bilimsel uygulamaları geri olan ülkeler halkları içinde hâlâ bunun olanak dışı olduğunu düşünenler vardır” (Ozankaya,2007:153). Şöyle ki, insanlar ancak içinde bulundukları nesnel koşulların elverdiği simgeleri oluşturabilirler. Simgeler, yaşanılan dönem içerisinde anlam kazanıyorsa bu hangi yollarla gerçekleşir? Simgelerin anlamlarını kazanma yolları, toplumsal yaşam içerisindeki alışılmış tanımlar ve uzmanlık tanımlarından geçer. Günlük konuşmalarda kullanılan simgeler davranışların gözlemlenmesi yoluyla anlam kazanır. Örneğin, çocuk anne-babasının çeşitli sözcükleri (pencere, araba, soba, kedi vb.) kullandıkları biçimiyle (toplumsal çerçeveler içinde) kullanmayı deneme-yanılma yoluyla öğrenir. Teknik kullanımlarda, bilim adamları, araştırmacılar, uzmanlar, simgeleri günlük konuşmada daha belirli ve özel biçimlerde kullanmayı gerekli görürler.Örneğin, fizikçiler zamanı ölçmek için günlük dilden ziyade, dünyanın dönüşü ve kuarts kristallerinin titreşimi üzerine dayalı ölçümler geliştirerek özel adları (simgeleri) kullanırlar. Uzaklığın ölçümünde ışık yılı, astronomik uzay gibi simgeler kullanılmaktadır. Bu özel simgeler olmasaydı fizik bilimini kullanmak oldukça zorlaşırdı (Ozankaya,2007:157).
İnsan, toplum içinde nesnel olarak varolurken ve kendi öznel yorumlarını oluştururken simgeleri yaşamının anlamı içerisinde temellendirir. Nesnel dünyanın gerçekliğinin insanoğlunun gelişimindeki rolü büyüktür, fakat aynı zamanda nesnel dünya içinde yer alan insanın öznel yorumuda önemlidir. Çünkü Cooley’inifade ettiği gibi, “insanların birbirleri hakkındaki tasarımları toplumun katı gerçekleridir”. Öznel tasarımlar nesnel gerçek sonuçlara sahiptir. Bu tasarımların ve sonuçların oluşumunun temelinde toplumsal dünyanın simgesel anlamı yatar ve aynı zamanda bu simgesel anlam oluşuma anlam katar. Kişiler, karşılaştıkları nesnel gerçekliğin önceden tasarlanmış yorumunu kabul etmekten ziyade, nesneler dünyasına özel anlamlar yüklerler. Bundan başka, toplumsal yapı, E.Durkheim ve bugünkü işlevselci izleyicilerin belirttiği gibi kendinde bir gerçeklik değil, aksine toplumun üyelerinin birlikte eylemlerinin ürünüdür. Yapı veya kurumu oluşturan birlikte eylemler anlamları aktarmakiçin dilin ve jestler ve mimikleri kullanıldığı sembolik etkileşimle mümkündür. Nesneler önemli semboller, yani paylaşılan anlamlara sahip semboller sayesinde yorumlanabilir ve tanımlanabilir. Anlamlar diğerlerine etkileşim sürecinde iletilir (Poloma,2011:246).
Toplum hayatı insanların bilgileri ve duygularını birbirlerine iletebilmeleri ve paylaşabilmeleriyle mümkündür. Bu ise insanın hayatındaki değişik durumları simgelerle anlamlandırma ve ifade etme, yani dili kullanma yeteneğine bağlıdır.
Hayattaki bütün toplumsal düzenlemeler, yaşam biçimleri, toplumların gelişmişlik-gerikalmışlık düzeyleri, ilerlemeleri insanların yeterli simgeler oluşturabilmeleri ve bunu doğru şekilde birbirlerine aktarıp anlamlandırabilmeleriyle gerçekleşir. Dolayısıyla, önemli ancak o kadar da güç olan şey kendi imgelerimize sahip çıkmaktır. Ancak bunun için öncelikle onları tanımlamak zorundayız. Yeni imgeler ve yeni bir dünya tasavvur edebilmenin yolu mevcut baskıcı kalıp imgeleri sorgulamaktan, yapıbozumuna uğratmaktan geçmektedir (İplikçi,Kartal,2002:10). Bu bağlamda, nesnel dünya içinde öznelliğiyle yer alan simgeler, toplumsal yaşam içerisinde anlamsal olarak devam eden bir süreç hâlinde bulunur. O gerçekliğin içinden geçip ilerleyen bir süreci temsil eder. Toplumsal yaşamın anlamı ve düzeni insanın simgeler üzerindeki etkinliğiyle ortaya konulur. Simgelerin doğru tanımlanması, doğru anlamlandırılması yaşamın anlamının ve insanların daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Elif ÖZGÜVEN
KAYNAKÇA
Hogg,Vaughan; Michael A.,Graham M. (2007), Sosyal Psikoloji, Ütopya Yayınevi, Ankara.
Ozankaya, Özer. (2007), Toplumbilim, Cem Yayınevi, İstanbul.
Poloma, Margaret M. (2011), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, Palme yayıncılık, Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder